Hattat Mustafa Cemil Efe  


 Hattat Sami Efendi

Geleneksel Türk İslam Sanatları ile meşgul olup, bir hocanın dizi dibinde sanat öğrenenler iyi bilirler ki, her sanatın tarihe mal olmuş ustaları vardır. İcra ettikleri sanatta diğer ustaları geride bırakarak ön saflardaki yerlerini almış ve günümüze kadar gelebilmişlerdir.

Birçok insan için Levni, Nakkaş Osman veya Şahkulu isimleri çok da bir şey ifade etmez, fakat bu isimleri bir tezhip sanatkârına söyleyecek olsanız, O sanatkârın, bu usta müzehhipler için ne kadar da güzel kelimeler söyleyeceğini tahmin bile edemezsiniz. Aynı durum Hüsn-i Hat, Ebru, Çini, Cilt gibi geleneksel sanatlar için de geçerlidir. Bir ebrucu için Necmeddin Okyay,  adeta ulaşılmak istenen hedef olmuştur. Bu ve benzeri örnekler çoğaltılabilir. Fakat yukarıda zikrettiğimiz sanatlar içerisinde Hüsn-i Hat sanatı, yetişen ustalar ve ekol sahibi diyebileceğimiz sanatkârlar olarak çok zengindir.

Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Ahmet Karahisari, Mahmut Celaleddin, Mustafa Rakım ve Sami Efendi gibi birçok usta hattat yetişmiş ve halen eserleri ile yaşamaktadırlar.

Bu hattatların eserleri Hüsn-i Hat sanatını öğrenmekte olan talebeler için çok kıymetlidir. Üstadlar arasında yer alan Şevki Efendi’nin Sülüs-Nesih yazıları hem talebelerin meşk ettikleri bir eser, hem de göz kamaştırıcı bir güzelliktir. Sami Efendi, Celi Sülüs tarzındaki yazılarda diğer hattatların bir adım önünde durmakta ve inanılması güç eserlerin altında imzası görülmektedir. İstanbul Eminönü’nde bulunan Yeni Camii Sebili üzerindeki Sami Efendi yazıları hattatlar için en kıymetli yazılar arasındadır. Yine İstanbul Çemberlitaş’da bulunan Atik Ali Paşa Camii’nin giriş kapısı üzerindeki yazısı gerçekten görülmeye değer bir güzelliktedir.

Elbette daha birçok hattattan bahsedilebilir. Fakat benim dünyamda ve Hat Sanatı ile meşgul olduğum yaklaşık 8 yıllık dönemde, Sami Efendi’nin hem kişiliği, hem de sanatı benim için rehber oldu. Bu sayıda Sami Efendi Hakkında malumat vermeyi en azından onun hayatından birkaç nükteyi yazmayı, eserlerinden örnekleri paylaşmayı istedim çünkü O;

“Hoş meşrep, hafif ruhlu, nüktedan, velhasıl rind meşrep bir zattır. Çok zaman güzel hikâyeler anlatarak etrafındakileri güldürür, ama kendisi hiç gülmez! Geceleri hiç sokağa çıkmaz, ama gece sohbetleri düzenler ve evine gelen misafirlere kendi elleriyle ikramlarda bulunur. Sabah erkenden kalkar ve kendisine ait kahve takımı ile kahve yaparak iki bardak üst üste içer. Beş vakit namazını hiç geçirmez, nafile namazlar kılar ve oruçlarını aksatmaz.”

Sami Efendi Talebelerine karşı hep hoşgörülü olmuştur. Onlarla nükteli konuşmalar yapar. Bir gün talebelerinden Necmeddin Okyay, (bu zat hem ebrucu hem de hattattır) O’na un kurabiyesi ikram etmiş ve Sami Efendi kalın bir ses ile: “Bana bak, ben böyle şeylerden hazzetmem!” diyerek paketi elinden almış içeri girmiş. Fakat bir türlü dönmemiş. Odaya girince: “Ben ömrümde böyle şey yemedim”  demiş ve hemen cebinden bir mecidiye çıkararak Necmeddin Okyay’a uzatmış ve: “Haftaya bana bu kurabiyeden getir!” demiş. Sonra Necmeddin Okyay kurabiyeciyi Sami Efendinin evine göndermiş. Pencerenin önünde “Alâ kurabiyelerim var” diye bağırınca Sami Efendi: “Sen Necmeddin’in kurabiyecisi misin?” diye sorup hepsini satın almış ve misafirlerine ikram etmiş.

Bu nüktedan hoca talebelerinden birisine kızmış ise o geldiğinde pencereden başını uzatıp: “Ben evde yokum!” dermiş.

İncelik ve zerafet timsali Sami Efendi yazıda çok titiz ve dikkatlidir. Asla hiçbir ayrıntıyı ihmal etmemiştir. Adeta bir fabrika gibi çalışmış ve hatasız yazılar yazmıştır. Yazıları birçok koleksiyonda ve mimari eserlerde gözlerimizi kamaştırmaktadır.

Sağlığında hak ettiği üne kavuşan ender sanatkârlardandır. Yazıları, döneminde o kadar pahaya ulaşmış ki taklitçileri bile peydah olmuş. Bir ara kendisi tarafından yazılmamış fakat altında kendi imzası olan bazı yazıların piyasada satıldığını duymuş. Dostları tarafından yapılan inceleme sonucunda Valide Hanı’nda bir acem tarafından yazıldığını öğrenince oraya gitmiş. Kendisi talebelerine olayı şöyle anlatıyor:
“Bir gün kalktım Valide Hanı’na gittim. Dakk-ı Bâb ettim, kalın bir ses: “Gel” dedi. Baktım ki iri yarı bir acem, ortada bir sehpa üzerinde bir levhaya eğilmiş. Herifin elinde bir fırça, diğer elinde nargile marpuçu, tokurdata, tokurdata içiyor. Bir yandan da yazı resmediyor.
“Mevlana kimin yazısı?” diye sordum. Kemal-i azametle başını çevirip bana baktı: “Sami’nin” dedi.
Bende: “Vallahi ben yazmadım, billahi ben yazmadım,” deyince acem telaşla yerinden fırlayıp elime ayağıma kapanıp: “efendim, diğer hattatlardan her kimin olursa olsun, kalıplarından yapıp hakiki imzalarından dahi koysam, kimse on para vermez. Öyle sizin olmayan yazıyı yapıp da, altına imzanızı atınca, halk kapış, kapış alıyor ve bende bu suretle çoluk çocuk geçindiriyorum. “Af buyurunuz” dedi.
Neyse ki adamı bu işten men ettik.”

Üstad Sami Efendi 1838 yılında İstanbul’da doğmuş ve küçük yaşlarından itibaren yazı ile meşgul olmaya başlamış, ömrünün sonuna kadar da yazı vadisinden ayrılmamıştır. 1912 yılında vefat ettiğinde arkasında sayısız eserler ve büyük üstadlar bırakmıştır. Fatih Camii Haziresinde, Fatih Sultan Mehmet Han’a komşu olan kabirde medfundur. O, Peygamber Efendimizin “Ölmemek için ölmez bir eser bırakınız.” Hadis-i Şerifi’ni yerine getirmiş ve eserleriyle yaşamaktadır.

Sayısız Fatiha’larla…

Mustafa Cemil Efe



 tüm denemeler / all essays

Hat Sanatı Güzeli Bulmak | Ahmet Karahisari | Aziz Efendi | Hamid Aytaç | Hasan Rıza | Hezarfen Necmeddin | İsmail Hakkı Altunbezer | Kadıasker Mustafa İzzet | Mustafa Halim Özyazıcı | Mustafa Rakım | Ömer Vasfi | Sami Efendi | Şevki Efendi | Şeyh Hamdullah | Yesari Mehmed Esad ve Yesarizade | Şehirler ve Şehir

 
© 2014 - 2020 Mustafa Cemil Efe www.mustafacemilefe.com / Tasarım Design Korelasyon